top of page

Kendini İfşa Etmek...


Sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri -ki bu hiç de uzun bir süre sayılmaz- benim de arada içine düştüğüm bir kitlesel davranışa takıldı zihnim: kendini ifşa etmek…

Zuckerberg’in Facebook’u 2008’de boy göstermeye başladığını düşünecek olursak ve sosyal medya denildiğinde en çok akla gelen platformun da Facebook olduğunu düşününce, eni konu 12 yılda geldiğimiz hâle şaşırmamak elde değil. 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu açtıkları hesaplarla birbirlerini takip etmeye, duygularını, hâllerini, varlıklarını, düşüncelerini(?) paylaşmaya -ve hatta paylaşılanları paylaşmaya: re-post/retweet- bayılıyor…


Bu yeni medya artık yeni gerçeğimiz. İnternetin sağladığı özgürlükler dünyası ile tüm netandaşlar her koşulda bir yolunu bulup hayatı, dünyayı ve kendi çemberlerindeki olan biteni bu mecradan takip edip bu mecradan seslerini duyurmaya çalışıyorlar, belki de daha çookk çalışacaklar…


Gelin görün ki bu “kolay paylaşım” platformlarının beni düşündürten bu kendini ifşa etme eğilimi artık bir tür hastalıklı saplantıya dönüşmüş durumda. Sosyal medya platformlarının asıl gâyelerinin hiç de masum olmadığını biliyoruz. Peki biz netandaşlar olarak bu ağın ruhsal durumumuzda yarattığı zaaflara neden yenik düşmeye başladık?


Bir yandan neredeyse 7gün 24 saat bir biçimde tanıdıklarımızın hayatlarında, duygu dünyalarında ve zihinlerinde neler olup bittiğini deli gibi merak ediyoruz (bakınız takip çılgınlığı ve bunun artık suyunun çıktığı stalk saçmalığı), bir yandan da kendi hayatımıza dair her türden detayı pazara çıkartıp kendi ellerimizle ifşa ediyoruz...


Kimse bu iki hâlin de sağlıklı bir davranış olduğunu iddia edemez. Ancak karşısında da duramaz. Sanırım bu yeni davranış biçimi bugünün yeni davranış özelliklerinden olacak.


Peki insan neden sabah kahvaltıda ne yediğini, o gün ne giydiğini, işte ve evde ne yaşadığını, ne izlediğini, o an tam olarak nerede olduğunu, hangi cafe ya da restorana gittiğini, hangi içkiyi içtiğini, hangi hediyeler aldığını, kiminle birlikte olduğunu.... başkalarıyla paylaşmak- ya da başkalarına göstermek mi desek?- ister??


Bunun altında mühim bir ‘tatmin edilmemiş, bastırılmış duygular’ yatıyor olabilir mi? Bu ruh halini nasıl tanımlamak gerek acaba?


Aslında şu an benim burada yaptığım da pek farklı değil. Kendini ifşa etmek ille de kısa videolar, fotoğraflar, kısa kısa cümlelerle değil aynı zamanda burada da gördüğünüz üzere blog’la da gerçekleştiriliyor. (Ben de bu  âhir postmodern hayatın garibanlarından birisiyim ne de olsa)


Bu yazı şimdilik burada dursun hele... Zamanı geldiğinde ucundan devam ederim...

11 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page